Hıristiyan tektanrıcılığında, Tanrı’nın yargılaması ve inayeti hayatın ölümle sona ermediğinin işaretidir. Bu inanç, İncil ve Hıristiyan Kiliseleri’nin teşkil ettiği insani kurumlar sayesinde yüzyıllar boyu kendini kabul ettirmişti.
Hıristiyanlığın kutsal kitapları İsa’nın ilk müritlerinin benimsedikleri dini başvuru metinleri Musevilikten gelen metinler olmuştu: sonradan Eski Ahit (Tevratı Şerif) adını vermiş oldukları bu kitaplardan, kendi anlayışlarına göre, İsa’nın gelişini haber veren ve misyonunun anlamını açıklayan manalar çıkarmışlardı.
Ama bu metinler, Hıristiyanların toplum içindeki yerlerini ve eski dinler karşısındaki durumlarını açıklamaya ve cemaatlerle seyyar vaizler arasındaki görüş ayrılıklarını gidermeye yeterli değildi. Kiliseler’e yol göstermek için, havari Paulus MÖ 50-60 yılları arasında bir dizi mektup kaleme aldı ve bunlar her cemaatin bir nüshasını elde edebileceği bir derleme haline getirildi.
Bu mektuplar ve MS 70 ile I. yy’ın sonu arasında oluşturulan İncil’ler, din öğretimi ve toplantılarda okunmak için kullanılmıştı. Hıristiyanlık üzerine yazıların üretimi II. yy boyunca devam etmiş ve ondan sonra ardı arkası kesilmemişti. II. yy’ın ortalarına doğru, bu yazılar arasında bir seçim yapmak gereği ortaya çıkmıştı.
Böylece hem asıllarına sadakat sağlanabilecek, hem de gitgide daha geniş bir yer kaplamaya başlayan Kiliseler arasında bir bağlantı kurulabilecekti. Bunun sonucu olarak bağımsız gelenekler gelişti. IV. yy’ın ortasında tek bir liste tespit edildi: Yeni Ahit (İncili Şerif) bu listedeki metinlerden oluşu.
Jesus Hıristos
İlk Hıristiyan toplulukları İsa’ya birçok sanlar verdi: «Efendi», «Tanrı’nın Oğlu» ve «Hıristos» (Mesih). Pagan kökenli Hıristiyanlar için, Hıristos unvanı Musevi dünyasında taşıdığı anlamı taşımıyordu; çok geçmeden özel bir anlam kazandı ve İsa adını birleştirerek çift bir ad oluşturdu: Jesus Hıristos (İsa Mesih).
Bu bileşik addaki İsa (Jesus) Nasıra’da dünyaya gelen insanın hayatına ve ölümüne, yani maddi ve biyolojik kişiliğine; Hıristos ise İsa’nın öldükten sonra dirildiği inancının bu Mesih’e yakıştırdığı özel misyon ve onura atıfta bulunur. Tanrı ile İsa arasındaki ilişki Hıristiyan inancının en önemli özelliğini oluşturur. İsa, Tanrı’nın iradesini ve inayetini kendine özgü bir şekilde açıklayandır. Eski Ahit metinlerinde, Tanrı dünyanın yaratıcısıdır, canlıları ve eşyayı adlandıran ve onlara varlık verendir; insanlara hayat bağışlayan ve karşılığında onlardan bazı şeyler isteyendir. Bu Tanrı aynı zamanda diyaloga açık bir Tanrı’dır, kişisel bir Tanrı’dır ve tarihi insanlık tarihiyle karışır. Hıristiyan teolojisine göre, insan ancak İsa aracılığıyla Tanrı’ya ulaşır ve İsa Tanrı’nın dünyaya dönük yüzüdür. Tanrı ile İsa arasındaki eşsiz ve derin ilişki, Baba ve Oğul terimlerinde ortaya çıkar.
İsa’nın öldükten sonra dirildiğine inanmakla insanlar, Tanrı’nın ölüme karşı bir zafer kazandığına ve bunun kanıtı olarak kendilerine ölüme rağmen ve ölümün ötesinde bir hayat bahşettiğine de inanır; ve bu İsa’nın başka türlü bir varlık biçimini de kanıtlar. Bu varlık özellikle insanlar için hem bir teselli, hem bir destek olan Kutsal Ruh’ta ortaya çıkar. Kutsal Ruh, İsa’nın sözlerini ezberletir, onların anlaşılmasını sağlar ve böylece iman edenlerin hayatına ilham verir.
Tanrı’nın ve insanla ilişkisinin çeşitli biçimleri ilkel Kiliselerde yoğun bir tefekkürün konusu olmuştur. Tartışmalar ilk zamanlarda hıristoloji denilen İsa bilimi üzerinde yoğunlaşmıştır: İsa’nın nasıl aynı zamanda hem insan, hem Tanrı olduğu; diğer bir deyişle tek Tanrı’nın nasıl aynı zamanda hem Baba, hem Oğlu olabileceği açıklanmaya çalışılmıştır. Havarilerin Sembolü gibi eski Hıristiyan amentüleri (III. yy) Tanrı ile İsa arasındaki ilişkileri derinlemesine yorumlayarak imanın ana hatlarını saptamaya çalışmıştır.
Ama çok geçmeden fikir ayrılıkları ortaya çıkmış ve Hıristiyanlık Roma İmparatorluğu’nun resmi dini haline gelince, imparatorlar Hıristiyan birliği denilen geniş katılımlı konsiller toplayarak onları Kilise’nin evrensel dogmalarını tespit etmekle görevlendirdi. Tanrı’nın üç “varlık”ta ortaya çıkan tek bir Tanrı olduğunu ileri süren teslis öğretisi ve inancı bütün Kiliseler tarafından kabul edilmiş dogmalardan biridir. Yeni Ahit’te bu şekilde ifade edilmemiş olmakla beraber, onun tanıklığına dayanır. Teslis inancı, Tanrı’nın doğrudan doğruya bir diyalog içinde yapı-sallaştığını ve bir gizemle birlikte bir özgürlüğü de içinde taşıdığını ifade eder.
Dini duyarlılıklarına ve kendilerine özgü tarihlerine göre, çeşitli Hıristiyan Kiliseleri, Tanrı’nın tecellilerine değişik bir yer ve farklı işlevler verirler. Bu özellikle Kutsal Ruh için geçerlidir. Ama hepsi IV. ve V. yy’larda toplanmış olan ilk büyük konsillerin tariflerine dayanır.
Read More about HIRİSTİYAN MEZHEPLERİ