Bursa’nın Filedar sahrasında

0
109

Bu mahalden Bursa’nm Filedar sahrasında olan köyler, kasabalar, ekinlikler, bağlar ve bostanlar Nilüfer Nehri ile sulanmış ova bukalemun nakşı gibi süslenmiş evrak sayfaları gibi apaçık görülür. O kadar büyük yüce dağdır ki Bursa şehri altına girip Ulu Cami, İç kale ve Bedesten semtleri asla görünmez. Ama uzak yerleri bir bir görülür ve seyredilir yüksek bir mekandır.

Bu mahalde göklere baş kaldırmış yalçın kayalar vardır ki kimi ejderhâ gibi kimi file benzer, kimi gemi, kimi kartal gibi türlü türlü acaip ve tuhaf şekilli korkutucu ve heybetli kayalar vardır. Oradan yine atlara binip kıble yönüne yokuş yukarı yine sünbülistan ve reyhanistan içinden geçerken bu mahallerde yüksek boylu ağaçlar yoktur. Ancak yeşillikler ve kır çiçekleriyle bezenmiş yerlerdir. Beşinci saatte,

Süleyman Han Pınarı

Süleyman Han Pınarı menzili: Bir geniş öz (vadi) içinde ferah artıran, safa veren, işret yeridir ki insanın aklı gider. Bir kayadan bir hayat suyu çıkar ki insanın içinden üç taş çıkarmaya gücü yetmez. Tâ bu derece buz parçası gibi soğuktur. Bu yerde hamam kubbesi gibi bir taş vardır. O taşa bir adam dokunsa ırgalanır, Lenduha attı derler.

Bu mahalde de küçük ve büyük göller vardır. Alabalıkları olur ki birer, ikişer okka gelir. Bukalemun gibi nakışlı balıkları olur ki Yunus Sofrası gibidir. Burada olan büged (küçük su birikintisi) yerlerde ve göllerde kış aylarında hayat suları donup İstanbul tarafından iki üç yüz neferatıyla karabaşı gelip bu göllerden buz keserler, her parçası sanki billûr, necef ve morandır. Elmas parçası gibi parıltısı insanın gözünü kamaştırır.

Temmuz ayında karabaşı izniyle Bursa halkı, nice bin katır yükü kar parçalarını keçeler içine koyup şehre taşırlar. Bursa halkı da bununla susuzluklarını giderirler.

Bundan başka her gün nice yüz yük mirî katar ile keçe torbalar ile kar ve buz taşıyıp Mudanya İskelesi’nde kar gemilerine yükletip Âsitâne-i Saadet’te saadetlü padişahın matbahına, helvahanesine, has haremine, sarayın diğer kısımlarına, sadrâzama, yedi vezire, şeyhülislâma, kadıaskerlere kısacası padişah kanunu üzere belirlenen yerlere kar ve buzu dağıtırlar. Allah nazardan saklasın, her sene Keşiş Dağı’ndan yüz binlerce yük kar ve buz gider, bir kar ve buz hâzinesidir istanbul daily tour.

Âb-ı zülâl’in özellikleri: Cenâb-ı Hakk kudret eliyle bu dağı yaratalıdan beri kar vardır. Allah’ın işi, âb-ı zülâl dedikleri yaratık, nice bin yıllık kar içinde burada bulunur. Padişahlar isterlerse bu kadar bin adam Ferhadî külünkleri ve kazmalarıyla eski karları kesip bulurlar, ama gayet büyük bela ile bulunur. Allah’ın işi, esvap güvesi tabir ettikleri gibi kurttur ki kar içinde karı yiye yiye girdiği yollardan bulunur.

Âb-ı zülâl kurdunun tanımlanması: Dut yaprağı tırtılı gibi kırk ayaklı ve sırtında kırk siyah küçük küçük bakır gibi benli ve iki kızıl renkli mina gözlü bir hayvandır, ama Allah’ın hikmeti yine bütün vücudu buzdur ve ağzı vardır ama dudakları yoktur. Hemen ağzı sülük ağzı gibi bellidir. Ve arkası yine sülük gibi bölük bölük ve yiv yivdir. Tanrı’nm emri içi palude cüllâbı ile doludur. Cüssesi Langa bostanının tohumluk hıyarı kadar olur. Daha büyük ve daha küçük de olup eski kar içinde yerleşip çoğalır bir tür yaratıktır. “Allah ne dilerse yapar (Allah dilediği gibi izzetiyle hükmeder)”

Sultan İbrahim

Ama Sultan İbrahim’e getirdikleri ve gördüğüm âb-ı »zülâl küçük hıyar kadar var idi. Allah’ın işi elmas gibi berraktır, ama buz olduğundan tez erir Çeşit çeşit kırmızı kadife işlenir.

Âb-ı zülâlin faydaları: Bir adam birleşmeden ve bir hatun çocuktan kalsa âb-ı zülâl yeseler Allah’ın izniyle çocuk hâsıl edeler. Birleşnfeye kuvvet verir, gayet güçlendiricidir ve görme kuvvetini artırır.

Sözün kısası bütün hastalıkları defedip o adam anadan doğmuş gibi olur. Ama bu zülâlin bulunması çok zordur. Meğer ki padişahlar isterlerse buldururlar. Fakat Elburz dağlarında köpek kadar olur, derler. Ve açıkta dört ayakları olup yine kar içinde yaşar, dışarı çıkıp bir an nefes alıp yine kar içine gider derler. “Sorumluluk anlatana aittir” hakir, görmedim.

Ve yine Keşiş Dağı’nda Süleyman Han Pınarı’ndan yine yokuş yukarı karsız ve ağaçsız çimenlik yerlerdir, ama çiçekleri yoktur, çıplak dağlardır. Tam beş saatte cihanın kulesi Keşiş Dağı’nın tâ en yüksek tepesidir ki göklere baş kaldırmıştır. Aşağıda bulutların şehir üzerine geçtiği görünür, tâ bu mertebe yüksektir. Aşağı Bursa’dan iki günde bu kuleye çıkılır, ama çok zordur. Gayet yüksek dağ olduğundan kar, ağaç ve bitkilerin durması ihtimali yoktur.

Çıplak kayalı yüksek zirvedir ki kıble tarafında Kütahya dağları görünür. Batı tarafında deniz aşırı Rumeli tarafında Gelibolu dağları görünür. Bulutsuz açık hava olduğunda ateş saçan güneşin ışıkları İstanbul Kalesi üzerine parıltılarını yansıttığında Yedikuleleri, Sultan Ahmed Camiinin altı adet minâreleri ve Ayasofya Camii apaçık bellidir. Tâ bu mertebe yüksek dağdır ki insan bir kaya gölgesine sığınmasa rüzgâr inşam doğana pefteresi gibi havaya atar, gayet şiddetli sert rüzgârı olur.

Bu dağın en yüksek tepesinde uzun bir mezar vardır. Dört tarafına iri taşlar ile sınır etmişler, bundan bellidir ki mezardır. Lenduha oğlu Sağda’nın mezarıdır, derler. Hazret-i Hamza kor-kusundan bu dağda yerleşmiş olup burada yatar diye insanların arasında yayılmıştır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz