HIRİSTİYAN İNANCI VE KİLİSELERİ

0
99

Hıristiyan tektanrıcılığında, Tanrı’nın yargılaması ve inayeti hayatın ölümle so­na ermediğinin işaretidir. Bu inanç, İncil ve Hıristiyan Kiliseleri’nin teşkil ettiği in­sani kurumlar sayesinde yüzyıllar boyu kendini kabul ettirmişti.

Hıristiyanlığın kutsal kitapları İsa’nın ilk müritlerinin be­nimsedikleri dini başvuru metinleri Muse­vilikten gelen metinler olmuştu: sonradan Eski Ahit (Tevratı Şerif) adını vermiş ol­dukları bu kitaplardan, kendi anlayışlarına göre, İsa’nın gelişini haber veren ve mis­yonunun anlamını açıklayan manalar çı­karmışlardı.

Ama bu metinler, Hıristiyan­ların toplum içindeki yerlerini ve eski dinler karşısındaki durumlarını açıklama­ya ve cemaatlerle seyyar vaizler arasında­ki görüş ayrılıklarını gidermeye yeterli de­ğildi. Kiliseler’e yol göstermek için, havari Paulus MÖ 50-60 yılları arasında bir di­zi mektup kaleme aldı ve bunlar her cema­atin bir nüshasını elde edebileceği bir der­leme haline getirildi.

Bu mektuplar ve MS 70 ile I. yy’ın sonu arasında oluşturulan İncil’ler, din öğretimi ve toplantılarda okunmak için kullanılmıştı. Hıristiyanlık üzerine yazıların üretimi II. yy boyunca devam etmiş ve ondan sonra ardı arkası kesilmemişti. II. yy’ın ortalarına doğru, bu yazılar arasında bir seçim yapmak gereği ortaya çıkmıştı.

Böylece hem asıllarına sa­dakat sağlanabilecek, hem de gitgide daha geniş bir yer kaplamaya başlayan Kiliseler arasında bir bağlantı kurulabilecekti. Bu­nun sonucu olarak bağımsız gelenekler gelişti. IV. yy’ın ortasında tek bir liste tes­pit edildi: Yeni Ahit (İncili Şerif) bu liste­deki metinlerden oluşu.

Jesus Hıristos

İlk Hıristiyan toplulukları İsa’ya birçok sanlar verdi: «Efendi», «Tanrı’nın Oğlu» ve «Hıristos» (Mesih). Pagan kökenli Hı­ristiyanlar için, Hıristos unvanı Musevi dünyasında taşıdığı anlamı taşımıyordu; çok geçmeden özel bir anlam kazandı ve İsa adını birleştirerek çift bir ad oluşturdu: Jesus Hıristos (İsa Mesih).

Bu bileşik adda­ki İsa (Jesus) Nasıra’da dünyaya gelen insa­nın hayatına ve ölümüne, yani maddi ve biyolojik kişiliğine; Hıristos ise İsa’nın öl­dükten sonra dirildiği inancının bu Mesih’e yakıştırdığı özel misyon ve onura atıfta bu­lunur. Tanrı ile İsa arasındaki ilişki Hıristi­yan inancının en önemli özelliğini oluştu­rur. İsa, Tanrı’nın iradesini ve inayetini kendine özgü bir şekilde açıklayandır. Es­ki Ahit metinlerinde, Tanrı dünyanın yara­tıcısıdır, canlıları ve eşyayı adlandıran ve onlara varlık verendir; insanlara hayat ba­ğışlayan ve karşılığında onlardan bazı şey­ler isteyendir. Bu Tanrı aynı zamanda diya­loga açık bir Tanrı’dır, kişisel bir Tanrı’dır ve tarihi insanlık tarihiyle karışır. Hıristiyan teolojisine göre, insan ancak İsa aracılığıy­la Tanrı’ya ulaşır ve İsa Tanrı’nın dünyaya dönük yüzüdür. Tanrı ile İsa arasındaki eş­siz ve derin ilişki, Baba ve Oğul terimlerin­de ortaya çıkar.

İsa’nın öldükten sonra dirildiğine inan­makla insanlar, Tanrı’nın ölüme karşı bir zafer kazandığına ve bunun kanıtı olarak kendilerine ölüme rağmen ve ölümün öte­sinde bir hayat bahşettiğine de inanır; ve bu İsa’nın başka türlü bir varlık biçimini de kanıtlar. Bu varlık özellikle insanlar için hem bir teselli, hem bir destek olan Kutsal Ruh’ta ortaya çıkar. Kutsal Ruh, İsa’nın sözlerini ezberletir, onların anlaşılmasını sağlar ve böylece iman edenlerin hayatına ilham verir.

Tanrı’nın ve insanla ilişkisinin çeşitli bi­çimleri ilkel Kiliselerde yoğun bir tefek­kürün konusu olmuştur. Tartışmalar ilk za­manlarda hıristoloji denilen İsa bilimi üze­rinde yoğunlaşmıştır: İsa’nın nasıl aynı za­manda hem insan, hem Tanrı olduğu; diğer bir deyişle tek Tanrı’nın nasıl aynı zaman­da hem Baba, hem Oğlu olabileceği açık­lanmaya çalışılmıştır. Havarilerin Sembolü gibi eski Hıristiyan amentüleri (III. yy) Tanrı ile İsa arasındaki ilişkileri derinleme­sine yorumlayarak imanın ana hatlarını saptamaya çalışmıştır.

Ama çok geçmeden fikir ayrılıkları ortaya çıkmış ve Hıristiyan­lık Roma İmparatorluğu’nun resmi dini ha­line gelince, imparatorlar Hıristiyan birliği denilen geniş katılımlı konsiller toplayarak onları Kilise’nin evrensel dogmalarını tes­pit etmekle görevlendirdi. Tanrı’nın üç “varlık”ta ortaya çıkan tek bir Tanrı oldu­ğunu ileri süren teslis öğretisi ve inancı bü­tün Kiliseler tarafından kabul edilmiş dog­malardan biridir. Yeni Ahit’te bu şekilde ifade edilmemiş olmakla beraber, onun ta­nıklığına dayanır. Teslis inancı, Tanrı’nın doğrudan doğruya bir diyalog içinde yapı-sallaştığını ve bir gizemle birlikte bir öz­gürlüğü de içinde taşıdığını ifade eder.

Dini duyarlılıklarına ve kendilerine özgü tarihlerine göre, çeşitli Hıristiyan Kiliseleri, Tanrı’nın tecellilerine değişik bir yer ve farklı işlevler verirler. Bu özellikle Kut­sal Ruh için geçerlidir. Ama hepsi IV. ve V. yy’larda toplanmış olan ilk büyük konsillerin tariflerine dayanır.

Read More about HIRİSTİYAN MEZHEPLERİ

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz